Şehirlerin büyük bir hayranıyım ve İstanbul’da harika bir hafta sonundan sonra neden daha önce gitmediğimi merak ediyorum. Kahire gibi telaşlı, Paris gibi süslü, Marakeş gibi otantik. Birçoğu şehrin eski bölgesi olan Sultanahmet’te kalmayı tercih ederken, biz Chelsea’nin eşdeğeri olan lüks Nişantaşı’nı seçtik. Konakladığımız otel The Sofa Hotel, iyi yerlilerin takıldığı mağazalara, barlara ve restoranlara yürüme mesafesinde harika bir butik oteldi.
Camileri ziyaret etmekten, harika yemekler yemekten, pazarlarda baharat, tekstil ve altın için pazarlık yapmaktan ve en iyisini yürüyerek yapmaktan yapacak çok şey var. İstiklal Caddessi’nde bir konut binasının 5. katında bulunan ünlü restoran, bar ve kulüp 360’ı ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Cam duvarlara, geniş terasa ve adından da anlaşılacağı gibi 360 derece şehir manzarasına sahiptir.
İstanbul’da Yemek
Yemekle ilgili bir söz (ki bu gezi sonrası düşüncelerimde tekrar eden bir konu gibi görünüyor) – İstanbul’da iyi yemek yemek çok kolay. Garsonların tepsiler dolusu karışık meze, ardından karışık ızgara et veya balık getirdiği ve hepsinin iyi yerel şarap, rakı veya koyu Türk kahvesi ile yıkandığı pek çok restoran menüsü olmayan işlerdir. Daha alçakgönüllü bir şey için, balıkçıların taze yakalanmış balıkları pişirdiği ve bir rulo ekmeğe fırlattığı Galata Köprüsü’ne gidin.
İstanbul’da Eğlence Hayatı
Aranızdaki rekabet için, çoğu kafede kolayca bulunabilen eğlenceli tavla oyunu da var. Tecrübelerime göre, garsonlar nargile içmek ve karanlık tavla sanatlarını öğrenmek için size katılmaktan çok mutlu olacaklar. Yerelden özel bir eğitim seansından sonra rakibimi arka arkaya dört kez yendim ve bu hafta sonumun en önemli olayıydı. Hediyeler için oynadık ve şimdi bir İstanbul çanının ve buzdolabı magnetinin gururlu sahibiyim.